18 Temmuz 2013 Perşembe

öykü kırıntıları

Öfkesi kimeydi kadının? Kendisine mi yoksa yaklaşık on gündür doğru dürüst görüşemediği halde herhangi bir mahcubiyet sözcüğü duymadığı sevdiği adama mı? Kafası karışık, öfke ve bezginlikle Karaköy vapuruna binmektense, soğuk bir şeyler içebileceği iskelenin karşısındaki restoranlardan birine oturdu bir hışımla.

Karaköy vapurunun kalkmasını bekleyen kalabalık arasında birden bir arbede çıktığını farketti. Kendi sıkıntılarından uzaklaşmak isteyen birçoğunun yapacağı gibi merakla daha dik oturup ne olup bittiğini anlamaya çalıştı. Fonda eski türk filmlerinin müzikleri çalarken, esnafın durdurmaya çalıştığı bir kavga sürüp gidiyor, kendi dünyasına dönmemek için kadın nedense kavga bitmesin istiyordu. Dalganın seslerine vapurun düdüğü son noktayı koyduğu anda kavga da sona ermiş, kadın masasındaki temiz kül tablasını kirletme kararı almıştı. Bir sigara yaktı.Hatırlamaya çalıştı sonra...

Kendini boşa heyecanlanan, daha doğrusu kendi kendine heyecanlanan aptal bir serçe gibi hissettiği anı hatırlamaya çalıştı. Neden bu kadar coşkulu olmak zorundaydı ki her şey? Neden hiçbir şeyi o kadar da hayranı olduğu Tebrizli Şems sakinliğinde yaşayamıyordu ki! Varsın görüşmesinler bir hafta daha dünyanın sonu mu? Hayır. Eee? Herhalde o serçelikten gelen bir burukluk bu. Ulan özlemişti ve özlenmek istiyordu işte. Çok mu zordu bunu anlamak? Aslında çok basitti her şey. Neyi neden büyütüyorduk ki?

De ja vu'lardan olsa gerek...Özlenmemiş ya da görüşülmeye değecek kadar özlenmemiş olduğu başka vakitler gelip geçti aklından. Bir ihtimal uğruna şehrin bir köşesine gidip de küçük bir sevgi kırıntısı uğruna sırtını çevirdiği koca bir dünyaya rağmen, heyecanı sayesinde bekledikleri aklına gelmiş olacaktı ki, bir 50'lik söyledi kendine. Nihayetinde acıkmıştı. Sevgiye olan açlığın tek bastıramadığı o fiziksel açlığa teslim olmuş, Topkapı Sarayı'na bakarak güzel bir porsiyon hamsi yemenin ve üzerine gereksiz heyecanları uzaklara üfleyeceği bir sigara yakmanın en mantıklı şey olacağını düşündü.

Hala öfkeliydi, çünkü hayat onu mantıklı olmaya zorluyordu. Mantık dediğin ne ki onun yaşadıklarının yanında? Aklının kiri...

Hiç yorum yok:

Yorum Gönder