25 Şubat 2012 Cumartesi

Gevende - Yezidi'nin güneşe bakması gibi müzik yapıyor...



Unutulmaz bir performansı kaçırmış olanlara, Haymatlos'ta gerçekleşen Gevende performansından

Gevende
Ahmet K. Bilgic - Ses & Gitar
Ömer Öztüyen - Viola
Okan Kaya - Bas gitar & Cümbüş & Ses
Gökçe Gürçay - Davul, tencere, tava, damacana
Serkan Emre Çiftçi - Trompet

Taksimin masa ve sandalyeleri kaldırılmış sokakların biri olan Bekar Sokak’ta uzun uğraşlar sonucu gitmekten vazgeçtiğim konserin biletlerini başka müzikseverlere devrettikten sonra, aylardır merak ettiğim, ama sanki sürprizi kaçacakmışçasına internetten müziklerini yok denecek kadar az dinlediğim, performanslarını dinledikten/yaşadıktan sonra yıllardır dinlemediğime, playlistlerin ilk sıralarına koymadığıma pişman olduğum Gevende’nin Haymatlos’taki konseri evrensel bir müzik ziyafeti çekilen gecelerden biriydi. Alternatif bir müzik yapıyorlar demek saygısızlık olur. Deneysel, ufuk açan, etnikten kopmamış, cazdan esin almış, rock'ın elini öpmüş, house ile uzaktan akraba ama her halükarda ruha iyi gelen bir müzik yapıyorlar. İçsellik önemli Gevende'nin yaptığı tüm işlerde. “Alternatif” yaptıkları işitanımlamak için çok yetersiz kalacak bir sözcük.

Sentez bir sound sahibi bütün besteler hem daha önce duyduklarınızdan hem de birbirinden farklı. Özgün...Bir an anadolu ezgilerini taşıyan rock rifleri, sonrasında balkan ezgisi taşıyan çeltik melodileri. Dünya gezdiren, evrensel bir müzik Gevende’ninki. Ayık da olsanız, bayık da olsanız, kendilerinden dinleyeceğiniz iki saatlik bir performans, sizi olmadık yerlere götürecek. Müziklerini “ibadet gibi” diyerek nitelendirebileceğim, Yezidi’nin güneşe bakmasına benzetebileceğim, insan denen varlığın tüm duygularına tercüman olan bir oluşum Gevende. Yıllardır tanımıyor olmanın utancı içerisindeyim hala. Ama bu utancı konser sonrası odalarına dalıp “ya arkadaşlar sizin Sziget’te dünya müzikleri sahnesinde olmanız lazım! Var mı girişimler?” gibi içimde tutamadığım düşüncelerle unuttum gitti.

Bir gitar, bir bas, bir viyola, bir trompet ve bir davul bu kadar mı uyumlu olur? Böylesi mi konuşur birbiriyle? Enstrümanları görünce önce geçtiğimiz yıldan beri dinlediğim Debout sur le Zinc’e benzettim. Ama daha müziklerini duymamıştım. Vokal Ahmet K. Bilgiç’in gürültünün ortasına düşen etkili sesiyle ikiye ayrılan gece, Gevende öncesi ve Gevende sonrası bir hal aldı bende. Bestelerinin özgünlüğüyle bugüne kadar Türkiye’de yarışabilecek çok grup görmedim. O besteler nerden gelmiş, siz nerelere gittiniz de yan yana koydunuz bu notaları? Hele de konuşulmayan doğaçlama bir dil ile – yani Orhan Veli’nin deyişiyle – kifayetsiz kalan sözcüklerden alıp rolü, nasıl da müziğinize verdiniz? Helal olsun!


Müzisyenlerin her biri birbirinden yetenkli ve Gevende’nin her bir bireyi çaldıkları enstrümanın sınırlarını zorluyor. Basçı Okan Kaya, Erkan Oğur’un keşfedip de telifini Hollanda’lılara kaptırdığı perdesiz gitar çalar gibiydi. Bam telimize telimize dokundu. Enstrümanının sınırlarını en fazla zorlayan ve sahnenin en seyredilesi insanı head vokal/elektro gitarist Ahmet K. Bilgiç bana geçtiğimiz aylarda ölen Freddy Mercury, sonra da Jim Morrison’ı sonra da Noir Desir’in hapiste olan vokalini, daha kimleri kimleri düşündürtmedi ki! Yanlış anlaşılmasın, bu isimlere müziği benzediğinden değil, özgünlükte aşağı kalır hiçbir yanı olmadığından düşündüm bu isimleri.

Gevende’nin bir diğer farklılığı ise böyle gruplarda nadiren görebileceğiniz, müzisyenler arasında sahnede gerçekleşen o iletişim! Her biri bir diğerinin yaptığı müzikle mest oldu. Egolar çekmecelere konulmuş, müzik için üst bir kimliğe geçmiş beş müzisyen. Davulcu Gökçe Gurcay’ın basın sololarında, trompetin sololarında aldığı keyif yüzüne yansıyor, viyola davulun ritmiyle tek bir vücut oluyor, Haymatlos’ta biraz eksik olduğu aşikar olan ses sisteminin gazabına uğrayan trompetçi Serkan Emre Çiftçi  bile, yapılan müziği aşkla dinliyor. Parçaların hepsini ilk defa dinliyor olmanın fikir özgürlüğüyle her birine anlam yüklemeye çalıştığım beyin fırtınası sonrası bir sufinin kızgınlığı, Tebrizli Şems’in intikam almak için kuyusundan çıkması, sonrasında da bir akvaryum sakinliği hayal etmiştim. Konsere ısrarla çağıran arkadaşla en ön sıralardan izlediğimiz performansın ikinci yarısında bir de ne göreyim! Playlist’te akvaryum diye bir parça var! İşte bu kadar kelimesiz ama net Gevende. İçinizi okuyan cinsten.

Böylesi bir müziğin sadece Haymatlos’ta değil, İstanbul’un, Türkiye’nin ve hatta dünyanın bütün önemli sahnelerinde yer almasını yürekten diliyor ve bir gün bunun olacağına gerçekten inanıyorum.

Gevende! Yüreğine sağlık! Keza yürek olmadan böyle müzik yapılamaz.

1 yorum:

  1. yazıyı çok beğendim, kendim yazmış kadar doğru geldi :) eline sağlık

    YanıtlaSil