Öncesinde şehrin tadını çıkarmak isteyenler için geniş bir yelpazede hostel, apart ve otele sahip şehirde biz - biraz keyfimize düşkünlükten, biraz da bir hafta çadırda uyuyacak olmanın verdiği korkuyla, ilk iki günümüzü Akacfa Apartments'ta geçirdik. Çok büyük bir şehir olmamasına rağmen demir yolları ve metrolarla sarmalanmış Budapeşte'de hosteldan şehre ulaşım en fazla 10 dakika sürüyordu. Bunu fırsat bilip, Dub step gençliğine katıldığımız Corvin Tötö'ye, şehirden azcık uzaklaşıp Obudabi gibi bir ada olan Margit Hid üzerindeki Holdudvar'a, Eski ve iç avlusu olan bir binanın Doni Darko hayalleri misali süslendiği Instant'a ve ispanyol merdivenlerinin Budapeşte versiyonu olan Gödör'e gittik bu iki gün içinde. Turist olarak gezmeyi hiç sevmeyen bu dörtlü gulaş bile yemedi. Amaç sıradan vatandaşların takıldığı mekanlara takılmaktı, gerçekleştirdik. Bunun gururunu yaşıyoruz :)

"Line-up 20. yıla yakışan bir line-up değildi" sızlanmalarına rağmen, biz ve hollandalılardan oluşan mahallemiz isabetli ve eğlenceli seçimler yaparak belki de festivalde hiç kimsenin eğlenmediği kadar eğlendik! Day -2 ve Day -1 gündüz çadırların ortasındaki ortak alanda chill-out modunda, öğleden sonraları frizbi oynamacalar ve süpermarkete gidip festival ortamında fast food'dan ölmemek için alışveriş yapmalarla geçti. 1. gün ise festivalin bizler için doruk noktası oldu diyebilirim. OTP Bank Dünya Müzikleri Sahnesinde önce Amsterdam Klezmer Band ile binlerce hayran tozu dumana kattık, sonrasında ise Che Sudaka ile mükemmel bir bayırda dünyanın farklı ülkelerinden gelen bu müzisyenlerin ritmi ile zıplamaktan bir hal olduk. Che! Su! Da! Ka! diye bağırmamızın en önemli sebebi, hayatımızda enerjisi bu kadar yüksek bir performans görmemiş olmamız, ve kalabalık kadromuzun sinerjisiydi!

Dünya Müzikleri Sahnesi'ne çok yakın konumlanmış Roma Stage'in ise ayrı bir yeri var yine listelerimizde. Günün şarkısı blogunda paylaştığım ve ilk defa yaklaşık altı ay önce Radyo Pangea'dan duyduğum Polonyalı çingene grup Caci Vorba'nın line up'ta olduğunu duyunca çocuklar gibi sevindim. Koşa koşa gittim melankolik çingene hallerine. Ses rengi ile balkan müziğine ayrı bir tat katan vokalin hem kemençe, hem keman çalması bir de sesi ile dağları delmesi, unutulacak gibi değil. İsmini bilmediğimiz çingene ruhlu dostlarla dans ettik. Roma çadırında. Nereden geldiğini bilmediğimiz havvalarla, ademlerle şarkılar söyledik. Sziget'in çingene çadırı ayrı bir dünya... Trakya düğünlerinden fırlamış şoparlar gibi 9-8 lik balkan ritimlerinde dağıtırken "dünya küçük" dediğimiz bir olaysa çok sevgili Babylon'un yönetiminden arkadaşlarla karşılaşmamız oldu. Dünya küçük gerçekten yahu!
Gelelim ana sahneye... Festivalin en büyük isimlerinin bulunduğu ve main stream festival ziyaretçisinin mekanı olan ana sahnede kaçırmayı göze alamayacağım 3 isim vardı. Jazz'ın yükselen sesi, İstanbul'u da jazz festivalinde bir konseri ile şenlendirmiş Caro Emerald (e bu kadar Hollandalı'ya ancak bir Hollandalı), şimdinin ve geleceğin en iyi erkek vokallerinden biri olduğunu düşündüğüm İtalyan-İrlanda karmaşık geçmişli, bir de üstüne Londra'da büyümüşlüğün aksanına sahip Paolo Nutini, ve efsane Mando Diao. Evet birçoklarına göre çok daha fazla isim vardı dünyaca tanınmış ve kaliteli müzik yapan. Killers vardı, Hurts vardı, Placebo vardı, Snoop dog ve LMFAO vardı.
Caro Emerald, albüm kayıtlarındaki kadar berrak sesiyle ve başarılı jazz parçalarıyla eğlendirdi seyirciyi. İstanbul'da konserin yarısında topukluları çıkaran Caro, Sziget'te hiç ayakkabı giymemişti. Paolo Nutini ise dinlemenin yanında şarkılara kendisini nasıl verdiğini görebilmeniz için kesinlikle yakından izlenmesi gereken bir vokal. Rock n roll, country, pop, jazz her türe yatkın bu çocuk, zamanında rock n coke'da hakettiği ilgiyi görmemişti. Neyseki Sziget var diyorum. Bazı isimler hakettikleri yerdeydi. Mando Diao ise efsane bir performans sergiledi. I wanna dance with somebody performanslarını unutamıyorum. Binlercemiz eşlik ettik. Dans etmek istedik. Tekrar tekrar bise çağırdık Mando Diao'yu.
Ve "canım ot çekti - yo yo whats up broo" gibi manasız sözler sarfeden Snoop Dog gibi sığ bir showman'e karşın (manasız da gerek bazen tamam, onda da eğlendik mi eğlendik, LMFAO'da wiggle wiggle wiggle dedik mi dedik) Mando Diao konser bitiminde şu sözleri söyleyerek gönlümü fethetti. "Bu akşam her ne kadar sarhoş olursanız olun, hangi kızla yatarsanız yatın, ama bir dakika durun ve Suriye'de hayatını kaybeden kardeşlerinizi düşünün! Onlar için dua edin!" Morrisay'in vejeteryanlıkla ilgili videosu geldi aklıma. Harbiye'de vejeteryan olmayı düşündüğüm o an geldi aklıma. Sonra da hala prensipleri olan ve aklını yitirmemiş, dünyaya ve insanlığa önem veren, fark yaratabileceğinin farkında olan sanatçıların var olmasına seviniyor olmam..
Bu kadar seçeneğin arasında, bir hafta boyunca keyifli vakit geçirmek istediğiniz bir festivalde öncelik sıralaması yapamazsanız yandınız! Ayrıca bünyeye günde 2-3 çeşit müzikten fazlasını alırsanız, şarapla birayı karıştırmak gibi. sonra da komposto içmek üstüne. Müzikal yolunuzu çizmek gerek böyle programlarda, yoksa kaybolur, hiç bir şeyden keyif alamazsınız. Sırf müzik eleştirmenliği sıfatıyla gidiyorsanız ayrı konu, fakat yılın 14 günü için kiraladığımız hayatlarımızdan azıcık uzaklaşmışken, takmadık böyle şeyleri biz. Keyfimize baktık. Ünlü diye her isme yetişmeye çalışmadık. Kısmet bir dahakine dedik :) Bu bir tercihti, bundan da pişman değiliz.
Sziget'in 20. yılı belki beklenildiği kadar şaşalı geçmedi. Fakat bize yetti. Şehrin keşmekeşinden kaçıp, istediğimiz keşmekeşin içine girdik. 2 saat uzaklıkta ama 2 ışık yılı farkla zıpladık çimenlerde. Şehrin ünlü sıcak spa'larında keyfimizi de yaptık. Ve hatta bungee jumping de yaptık! Aklımızda hafta boyunca yuttuğumuz toz bulutundan başka hiç birşey kalmadı. Her sene gidesimiz var. Seneye belki Balaton diyerek ayrıldık adadan ağır kamp çantalarımız ve çadırlarımızla...HEV trenimize, 3 numaralı mavi metroya ardından da havaalanı otobüsüne adım başı yapılan kontrol noktalarında city pass bilekliklerimizi göstererek binip, havaalanındaki tur turistlerinden uzak durarak online check-inimizi yapıp son HUF'larımızı harcadık... Seneye yine oradayız. (Belli de olmaz belki Balaton)
Festival fotoğraflarının daha fazlası içün :)
SZIGET 2012 http://www.facebook.com/media/set/?set=a.10151020159308723.425707.568248722&type=3
SZIGET 2011 http://www.facebook.com/media/set/?set=a.10150272873198723.335491.568248722&type=3