Hikayenin "gerçek" kokması gerek bazen...
Bazen de o kadar gerçektir ki hikaye, kaçamaz insan.
Innaritu öylesi bir olta atmış seyirciye Biutiful'da. İçinden çıkmak için serin sonbahar akşamına karşı camdan sarkması gerekir insanın. 2010 yılında beyaz perdeye - Kolpaçino'lara Şahan'lara nazaran daha sessiz bir giriş yapan Innaritu filmi çok yerde oynamamıştı, hatırlıyorum. Koca Beyoğlu'nda bir tek emektar Yeşilçam sinemasında oynamıştı. Barselona'nın turist olarak gittiğinizde görme şansınızın olmadığı bir yüzünü konu alan film, Javier Bardem'in kaçak işçi mayfasında ayakta kalmaya çalışan ve çocuklarıyla hayat mücadelesi veren bir babayı canlandırdığı Biutiful, adı gibi çarpık ve güzel.
Filmin diğer cazibesi ise, Innaritu'nun alışık olduğumuz zaman kırılmaları yahut farklı hikayeleri fırtınalarla birleşmeleri yok. Paramparça Aşklar ve Köpekler, Babil ve 21 Gram gibi başyapıtların yanına Biutiful nadide bir gerçeklik madalyonu gibi geçmiş oturmuş köşesine.
Barselona'lı efsane mimar Gaudi'nin bitmemiş olduğu halde dünyaca ünlü hale gelmiş eseri La Sagrada Familia bazilikasını, büyük metropolün kenar mahallelerinden gördüğünüz anda, hikayeye inanmaktan başka çareniz kalmıyor. Çünkü en güzel mimari eserlerin dibinde şarapçılar yatar - ve bu dünyamıznın gerçeğidir. Bir yönetmen olarak Innaritu ise bu şaşmaz gerçeği gelir gözünüze sokar.
Oyunculuğa dokunacak olursak, Javier Badem'e mi yoksa Innaritu'ya mı teşekkür etsem bilemedim. Yönetmen olsam, ilk isteyeceğim oyunculardan biri olan Javier Bardem, bu filmin göbek taşı gibi. Zaten Cannes'da onu bu filmdeki üstün oyunculuğundan dolayı en iyi erkek oyuncu ödülüyle taçlandırdı. Olan biteni adamın gözlerinden alıyor seyirci. Dialoga gerek duymayan, öylesi bir oyunculuk... Hem kaçak işçi mafyasında vicdanlı bir adam, hem ayyaş ve seks bağımlısı ex-karısına rağmen çocuklarını büyütmeye çalışan bir baba, hem de ölüleri duyan bir psişik! Gerçek olabilir mi? Oynanmış, olmuş. Böylesi bir oyunculukla şüpheye bile düşmüyor insan.
Innaritu'yla henüz tanışmamış olanlar varsa şayet, boğazınıza düğümlenecek bir kaç kuru gerçeğe hazır olun. Ama böyle bir yönetmenle aynı çağı paylaşıyor olmanın da mutluluğuna varın. Rutkay Aziz'in Altın Portakal Film Festivali'nde almaya hak kazanmış olduğu Sosyal Sorumluluk Ödülü'nün konuşmasında da dediği gibi, sanatçının işi bu gerçekleri su yüzüne çıkarmak, dünyanın farkında olmaktır. Ve sinema bir barış sanatıdır. Biutiful ise, bir Senegal'li, bir İspanyol ve bir Çin'linin yollarının kesiştiği noktada, çirkinin içindeki güzeli gösteren nadide bir sanat eseridir. Emeğine sağlık Innaritu. (ve ismindeki aksanlı harfleri klavyede bulamadığım için beni affet...)
hil'alem...
Hiç yorum yok:
Yorum Gönder