3 Kasım 2011 Perşembe

Le noms de gens - savaşmayıp sevişen 60'ların sesi tam da kısılmamış mı acaba?



Chang Martin Benmahmoud! üç kelimenin çok şey anlattığı anlardan biri. "Bir çinli, bir fransız ve bir arap Avrupa'da karşılaşırlar." diyerek başlayan bir fıkra anlatmak değil derdim. Uzun süredir bu tatta bir film izlemediğimden kaleme almak istediğim, içinde zeka, siyaset, arzu ve bol gülümseme barındıran Le noms de gens ya da türkçe adıyla Aşkın Halleri, fransız filmlerinin yavaşlığından şikayet eden ama izlemeden de duramayanlar için eğlenceli bir seçim.


Michel Leclerc'in peyaz perdeye aldığı bu yapıt günümüz Avrupa'sında (Fransa diyelim) bir arada yaşayan toplumların sivri ve renkli karakterlerinden biri olan Bahia Benmahmoud (Sara Forestier) ve sakin, korumacı, güvenlik ihtiyacı yüksek yahudi kökenli ve avrupalı Arthur Martin'in (Jacques Gamblin) hikayesi. Aslında sadece Bahia ve Arthur'un hikayesi de değil, bütün avrupanın genel bir portresi gibi olmuş Le noms de gens. 2000'li yıllarda 60'lı yılların sloganıyla yaşayan Arap-Fransız melezi Bahia'nın "savaşma seviş" felsefesi filmin pek tabii en renkli unsuru. Sağcılardan nefret eden ve faşo kelimesini kullanmadan 3 dakika geçiremeyen bu deli kız, karşıt görüşteki radikal ya da merkez sağcı adamlara tartışarak değil ama cazibesiyle taraf değiştirtir. Ta ki çevreye duyarlı, evinde Bahia'nınkine göre çok daha tutucu bir hava esen, annesi ailesi çok küçükken Auschwitz'e gönderilen bir savaş kurbanı olan, orta yaşlı- ama yakışıklı sayılabilecek, sol görüşlü bir bilim adamı olan Arhtur Martin'le tanışana kadar!


Eğlenceli bir senaryoya eğlenceli karakterlerle renk katan yönetme Michel Leclerc'in bu yapıtında en önemli unsuruysa son dönemlerde çoğu Avrupa ülkesinde hafiften tırmanışa geçen göçmen karşıtı duruma güzel ve gülümseten bir çomak sokmakmış belli ki. Gerçek ve kurgusal olduğunu düşündüğüm dialoglar ve günlük yaşam kesitleriyle gelişen hikaye, hem kimliklerin insan ilişkileri üzerindeki etkisine hem de ırkçılıktan çocuk istismarına, Sarkozy ya da öncesinde Chirac'a yanlışlıkla oy vermekten, sınıfsal durumlara varan geniş bir yelpazedeki güncel olaylara, tutkulu ama özgür bir ilişkinin penceresinden bakan seyredilmeye değer bir hikaye olmuş.


Dünyanın ancak ve ancak hepimiz melez olduğumuzda barışa kavuşacağını düşündüren, milliyetçilik duygularını törpüleyen ve empatiye şevkeden, bunu kimseyi ağlatmadan üzmeden aksine güldürerek yapmayı başarmış Michel Leclerc'e ve senaryoyu yazmakta ona yardımcı olan Baya Kasmi'ye sevgilerimi sunuyorum.

hil'alem.

Hiç yorum yok:

Yorum Gönder