Medya okuryazarlığı eğitimlerini desteklemek amacıyla kurulmuş Project Look Sharp’ın kurucusu ve direktörü Cyndy Scheibe ile Türkiye ziyareti sırasında bilgi çağında medya okuryazarlığı ve eleştirel düşünce yetkinliğinin gençlere kazandırılması üzerine keyifli bir sohbet yaptık.
Scheibe’ye göre, tüm medya mesajları yanlıdır. Ama bu mesajlar üzerine düşünebilirsiniz ve kendinizi “Acaba buna inanmamamın sebebi inanmak istemiyor olmam mı? Yoksa doğru mu” diyerek sorgulayabilirsiniz.
ABD’de Ithaca College’de psikoloji profesörü olarak da görev yapan Scheibe, Türkiye’de lise ve üniversite öğrencileri ve öğretim görevlileriyle bir araya geldi ve medya okuryazarlığı üzerine seminerler verdi.
Scheibe 25 yıldan fazla süredir gelişimsel psikoloji, medya araştırmaları ve medya okuryazarlığı üzerine ders veriyor ve Televizyonun Etkileri Laboratuvar ve Arşivi Araştırma Merkezi’nin de direktörü. Project Look Sharp’ta geliştirilen eğitim müfredatlarıyla dünyanın birçok yerinde toplumların medyadan gelen mesajları daha eleştirel ve yetkin bir bakışla incelemesi hedefleniyor. Scheibe aynı zamanda ‘Öğretmenin Medya Okuryazarlığı Rehberi: Multimedya bir Dünyada Eleştirel Düşünce’ (The Teacher’s Guide to Media Literacy: Critical Thinking in a Multimedia World) adlı kitabın yazarı.
En sevdiğiniz medya türü hangisi? Dünyada olup biteni takip ederken ne tür mecraları kullanıyorsunuz ?
Çok farklı mecralardan takip ediyorum gündemi ve farklı konularda farklı medya araçlarını kullanıyorum. Kendim de medya okuryazarlığı öğrettiğim ve gelişimsel psikolog olduğum için – çocuk ve ergenler psikolojisi öğretiyorum – çok farklı yayınları takip ediyorum. Günlük yaşamımda haberlerimi her gün beş farklı kaynaktan alıyorum. Basılı yayınları okumayı tercih ediyorum çünkü sayfalarını çevirebileceğim bir yayın okumayı seviyorum. Yaşadığım şehrin yerel yayını Ithaca Gazetesi’ni okuyorum – çok ince, kağıda basılan bir gazete. Sonrasında ulusal devlet radyosu NPR’ı dinliyorum. Sonra online olarak The New York Times okuyorum. Sonra bir haber uygulamam var, buradan da farklı mecraların haberlerini takip edebiliyorum. En son da Fox News’de ne yazıldığına bakıyorum.
ABD’de de sık sık gündeme gelen ‘fake news’ (yalan haber) furyası hakkında ne düşünüyorsunuz?
‘Fake news’ dediğimiz şey her okurun kendi görüşüne göre değişir. O yüzden biz tüm haberlerin yanlı olduğu gerçeğinden yola çıkıyoruz. Çünkü fikrimize uymayan yayınları da okumalıyız. İşte bu noktada her birimizin kendi önyargıları ortaya çıkıyor. Eğer başka biriyle konuşuyor olsaydınız, ‘fake news’ dediğinizde size benden farklı yayınların adını verirdi.
‘Bütün haberler yanlıdır, önemli olan bunun farkında olmak’
Sorun yanlı olmak da değil, çünkü her haberde yanlılık vardır. Ama yanlılığın farkında olmamak büyük bir sorundur, özellikle de kendi yanlılıklarımızın farkında olmak gerekiyor. Hepimizin başka birinin söylediklerine güvenmeme eğilimi vardır. İstanbul’da yaptığımız seminerde de bu konudan bahsedeceğiz.
Hepimizde zaten bildiğimiz inandığımız ve yaptığımız şeylere uyumlu verileri selektif bir şekilde arama eğilimi vardır. İnançlarımıza ve düşüncelerimize uyan haberlere her zaman daha fazla güveniriz. Görüşümüze karşı olan haberler ise bize güvenilmez görünür. Bu bilgiler doğru olsa bile biz bu bilgilerin doğruluğuna inanmak istemeyiz. Tüm medya mesajları yanlıdır. Ama bu mesajlar üzerine düşünebilirsiniz ve kendinizi “Acaba buna inanmamamın sebebi inanmak istemiyor olmam mı? Yoksa doğru mu” diyerek sorgulayabilirsiniz.
Project Look Sharp ile gençlerin maruz kaldıkları mesajları daha bilinçli şekilde muhakeme etmesi için uğraşıyorsunuz. Bu konuyu biraz açar mısınız?
Eleştirel düşünceden bahsettiğimizde, ABD’de öğrencilere bu çok sık söylenir bu arada ‘eleştirel düşünün’, ama aslında neredeyse hiçbir zaman bunun ne olduğu anlatılmaz. Bizim için anlamı şu: Meraklı olmalısınız, soru sormalı ve birşeyleri öğrenmeye istekli olmalısınız. Ama şüpheci de olmalısınız ve önünüze gelen her bilgiyi olduğu gibi kabul etmemelisiniz ve her şeye inanmamalısınız. Bugün bu geçmişte olduğundan daha da zor, çünkü eskiden sahip olduğumuz mesajları kontrol eden denetim noktaları yok artık. Bu hem iyi, hem de kötü. Herkes elindeki bilgiyi paylaşabiliyor ama bu bilgiler yanlış da olabiliyor.
‘İyi bir medya okuru, meraklı, bağımsız, mütevazi ve şüpheci olmalı’
Eleştirel düşünce dediğimizde ‘olgular’ çok önemli, mantıklı düşünceye değer verilmeli. Her zaman kanıtım ne, nereden biliyorum bunu, bu bilgiyi nereden aldım, gibi soruları sormalısınız kendinize. Kanıtları değerlendirebilmelisiniz, olayın sadece iki tarafı olmadığını kabul etmelisiniz, genelde 10 tarafı bile olabiliyor herhangi bir konunun. Bazen de tek bir tarafı oluyor, iklim değişikliğinde olduğu gibi. Bilimde birden fazla taraf yok, tek bir taraf var. Ama açık fikirli de olmalı ve yeni kayıtlar ışığında fikrinizi değiştirebilmelisiniz. Yani eleştirel düşünen bir kişide olması gerek dört özellik aslında şöyle: Merak, otonomluk – yani kendi fikriniz de olmalı, tevazu – her şeyi bilmediğinizi bilmek zorundasınız, yanılabilirsiniz. Son olarak şüpheci de olmalı ve her bilgiyi olduğu gibi kabul etmemeli, sorgulamalısınız.
Bilgi çağının beraberinde getirdiği bilgi kirliliği de var, bu konu medya okuryazarlığını nasıl etkiliyor?
Medya okuryazarlığında en kritik soru, bildiklerimizi nasıl bildiğimizdir. Şu anda üzerinde çalıştığımız medya okuryazarlığı müfredatının da bu anlamda ‘eleştirel düşünce yapısını’ ve farklı kaynaklardan gelen mesajları ‘muhakeme edebilme yetkinliği’ kazandırmasını umuyoruz.
‘Önyargılarımıza yenik düşebiliyoruz, benim ‘Bush’ örneğimdeki gibi…’
Size kendi önyargılarımla güzel bir örnek vereyim. Bu fotoğrafta gördüğünüz üzere ABD Başkanı George W. Bush’un bir ilkokulu ziyareti sırasında çekilmiş ve kitabı tersten okurken gördüğümüz bir fotoğraf. Birisi bana bu fotoğrafı gönderdi. Ben de komik olduğunu düşündüm, çünkü Bush’la ilgili düşüncelerime uyan bir görüntüydü. Ben de birsürü insana gönderdim bu fotoğrafı. Fotoğrafı gönderdiğim onca insan arasından sadece biri bana dönüş yaptı ve “Bu fotoğraf gerçek mi” diye sordu. Ben de medya okur yazarlığında uzman bir insan olduğum halde bu soruyu sormak hiç aklıma gelmemişti. Çünkü inandıklarıma uyan bir fotoğraftı. Peki gerçek olup olmadığını nasıl öğrenebilirim? Çünkü eğitimciler, ebeveynler ve hatta gazeteciler olarak çocuklara, öğrencilere, okurlara, izleyicilere öğretebileceğimiz en önemli şey bu: “Gerçek olup olmadığını nasıl öğrenebilirim?” Bush’un kitabı tüm basın karşısında ters tutuyor olmasına tepki göstermiştim. Fakat sonra aklıma bir kurt düştü ve bunun photoshoplanmış olabileceğini düşündüm. Ben de Google’a sordum, Bush ve kitap yazdım ve bu fotoğraf çıktı karşıma (sağdaki fotoğraf). Yani Bush aslında kitabı doğru tutuyordu ama ben photoshoplanmış bir fotoğrafı paylaşmıştım. İnandığım şeyi destekleyen bir görüntü olduğu için olmuştu bu. Kendi önyargılarım yüzünden yanlış bilgi paylaşmış ve yanlış bilgiye inanmıştım. Sonra fotoğrafı gönderdiğim herkese mail atıp, “Benim hatammış, bu fotoğraf gerçek değilmiş” dedim.
Türkiye’ye geliş nedeniniz ve katıldığınız etkinlikten bahsedebilir misiniz?
Meslektaşım Chris Berry ile ABD Dışişleri Bakanlığı ve ABD’nin Türkiye büyükelçiliğinin desteğiyle bir dizi sunum yapmak için geldik Türkiye’ye. Chris Malatya, Gaziantep ve Adana’da verdiği seminerlerde öğretmenlere, öğretmenlerle çalışan kişilere ve lise öğrencilerine farklı sunumlar yaptı. Sonrasında geçtiğimiz perşembe ve cuma günleri birlikte Anadolu Üniversitesi’ndeki 2’nci Medya Okuryazarlığı Konferansı’nda sunumlar yaptık. Üniversitenin iletişim fakültesi profesörü Nezih Orhon bu etkinliğe önayak oldu. Düzenli rapor yayınlamaya karar verdi bu konudaki Türk uzmanlar. Ayrıca eleştirel düşünce ve medya okuryazarlığı için müfredat hazırlamayı da amaçlıyorlar.
‘Artık sadece okuma yazma ile ‘okuryazar’ olunmuyor’
Genelde öğretmenlerle çalışıyoruz. Öğretmenlere – anaokulundan üniversiteye tüm öğretmenlere – eleştirel okuryazarlığı nasıl öğreteceklerini öğretiyoruz. Okuryazarlık geleneksel olarak sadece basılı medyayı okumayı ve yazmayı öğretmektir. Bugünün dünyasında sadece bunu yaptığınızda aslında tam olarak okuryazar olmuyorsunuz. Fotoğrafları yorumlayabilmeli, analiz edebilmelisiniz, interneti anlayabilmelisiniz, bir web sitesinin URL’sini kopyalayabilmelisiniz, sosyal medyanın sadece nasıl ortaya çıktığını değil, mesajların nasıl yayıldığını bilmek zorundasınız. Tüm bunları yaparsanız okuryazar olursunuz.
‘Okuryazarlık eğitimi lisede başlamaz, anaokulunda başlar’
Biz kurum olarak bir insana okur yazarlığı lisede öğretemeyeceğinizi, bu eğitimin anaokulu düzeyinde dört-beş yaşlarında başlaması gerektiğini savunuyoruz. Bu sadece haberleri anlamak ve yazılı-görsel medyayı takip etmek anlamına gelmiyor. Bunun içinde okunan kitaplar da var. Ders kitapları da medyadır ve bu medya ile çocuklara eğitim veriyoruz. Bu kitapları hazırlayan insanlar illüstrasyonları yaparken bazı tercihler yapıyor, A fotoğrafını değil de B fotoğrafını kullanıyor örneğin. Bunu doğrudan yanlış bir şey olarak görmüyoruz, ama bunu görüyoruz. Bunun farkında olmalıyız.
ABD’de bir veli bir ders kitabında yanlı bir bilgi olduğunu düşündüğünde, çocuğunun eğitim kurumuna şikayet edebiliyor mu, böyle durumlarda süreç nasıl işliyor?
ABD’de eğitim materyallerine ilişkin kararların çoğu okulun olduğu bölge idaresi tarafından karar veriliyor. Bazı kararlar eyalet düzeyinde veriliyor. Bazı eyaletlerde – örneğin Teksas ve Kaliforniya’da – hangi ders kitaplarının müfredatta olacağı eyalet düzeyinde karar veriliyor. Bu yüzden de bir kitabın Teksas ve Kaliforniya’da kabul edilmesi, çok fazla ders kitabı satabileceğiniz anlamına geliyor. Örneğin ABD’de ders kitaplarının içeriği konusunda, evrim teorisine ve iklim değişikliğine ilişkin tartışmalar yaşandı. Bu konularda farklı siyasi bakış açıları olduğu için, zorluklardan biri, haber olan olaylar genelde en doğru olan, en fazla kabul gören konular olmuyor, çünkü bir konudaki ihtilaf ve tartışma daha fazla gazete satar, ya da daha fazla izletir.
‘Medya bazen daha fazla satmak için ihtilafsız konuları ihtilaflı hale getiriyor’
Örneğin iklim değişikliğine bakacak olursak, koca bilim dünyası tek bir tarafta. “Evet iklim değişikliği var ve bu insan kaynaklı” argümanında hemfikir bilim dünyası. Diğer tarafta ise çok küçük bir kitle “Hayır, hayır, öyle birşey yok” diyor. Ama birçok haber kaynağı bu konuya sanki tartışmaya açık bir soruymuş ve cevabını bilmiyormuşuz gibi yaklaşıyor. Yüzde 95’e yüzde 5 bir oran. Bu açık bir soru değil, ama medya – en azından ABD’de – ihtilaf sattığı için medya bu konuya böyle yaklaşmaya devam ediyor. ABD başkanı iklim değişikliğine inanmadığını söyledi, hala da inanmıyor. Hatta geçtiğimiz günlerde “Daha fazla küresel ısınma lazım, çok soğuk” dedi. Tam olarak bunu söyledi.
‘Çocukları istemediğiniz mecradan uzak tutmak çözüm değil’
Bizim için sorun medya değil, medya karşıtı değiliz, kitap karşıtı da değiliz. Dolayısıyla çocuklarınızı yanlış bilgilendirme yapan bir mecradan uzak tutmak çözüm değil. Bu mecraları erdemli ve etkin bir şekilde kullanabilmelerini öğretebilmek için yasaklamak bir tercih değil. Medya okuryazarlığı bazı kitapların okunmasını yasaklayarak öğretilmez. Onlara muhakeme yapabilme yetkinliği kazandırmalısınız. Ders konusunda bazı ebeveynler “Ben çocuğuma bu kitabın okutulmasını istemiyorum” diyebiliyor. Bunun kökeni kitapların yakıldığı Nazi dönemine kadar gider – hatırlayın Fahrenheit 451 kitabında bu konu işlenmiştir. Yani ABD’de bazı bölgelerde yakılan veya yasaklanan kitaplar olur. Yasaklı kitaplar listesi vardır – genelde de bu kitaplar saygı gören hatta ödüllü kitaplardır. Fakat ABD’de Kütüphaneler Birliği kitap yasaklarına karşı ciddi bir mücadele vermiştir. Ebeveynler şikayet etse de federal bir düzenleme yok eğitim kitapları konusunda. Ama tabii ki ebeveyn istediği zaman çocuğunu devlet okulundan alabilir ya da evde eğitim yolunu seçebilir.
Hiç yorum yok:
Yorum Gönder