ve Çağan Irmak'ın kaleminden "dünyanın tüm masallarının aksine, uyanınca okunacak bir masal" bu hikaye...-birinin uyuyup, diğerinin düş gördüğü...
Prensesin Uykusu Fragman imedebe
bir o kadar gerçek ve bir o kadar masal bu şehir aslında... her hikayesinde ayrı kahraman, her kahramanda ayrı çehre, her çehrede ayrı ifade ve her ifade ayrı hikaye...
Annesi ile yeni bir muhite taşınan ve dünyanın tüm fısıltılarına kulak veren Gizem, taşındıkları bina da ilk gün karşılaştıkları isimsiz ama gülümsemesi akıllara kazınan kitapsever komşu genç, komşu gence bir türlü güvenemeyen genç anne Seçil ve tüm diğer kahramanlar...Kütüphaneci komşunun ev arkadaşı Neşet, peri teyze, otobüs durağında ne yaptığı belli olmayan Bahtiyar amca, gövdesinin kabukları çıtır çıtır çınar ağacı, kitaptan fırlayıp tarihi kütüphanede yüzmeye başlayan ahtapot, her gün doğmaktan bıkmayan güneş, daha kimler var kimler!
Taslak hikaye bu filmin tuzu biberi olan kahramanları ve bakış açılarını çıkardığınızda her hangi bir İstanbul dramından farklı olmayabilirdi. Çünkü gerçekler her daim aynı. Prenses'in Uykusunda değişen ne derseniz, üzerine yumurta kırılan ottan, eski bir yönetmenin yeşilçam'a aykırılığını iki gence anlatışına, gerçek bir çınar ağacıyla gerçek olamayacak kadar güzel bir halk otobüsü sahnesinin detaylarına kadar her şey o kadar farklı ve "farklı" ki...
Pozitif bir Donni Darko düşünün ya da sevmeye teşvik eden Otomatik bir Portakal. Derdim Kübrick ya da David Lynch ile kıyaslamak değil fakat Prenses'in uykusunda gülümseten bir şizofreni var. Yalnız bir şehir insanının yüzünün orta yerine taktığı palyaço burunluğundan olsa gerek, bir kahkahaya ve umuda tutunası var.
Çağlar Çorumlu'nun hikaye içinde hikayesi olan has kahramana can kattığı performansı, Genco Erkal'ın dram sahnelerinde bile gözünüzü mutluluktan yaşartacak tiratları, Sevinç Erbulak'ın "içimizden ve bizden biri" demenize bile gerek kalmayan doğallığı Prenses'in Uykusunu taçlandırmış.
Çağan Irmak'ın Redd'in 2006 yılında çıkarttığı Kirli Suyunda Parıltılar adlı albümlerinde yer alan Prenses'in Uykusuyum adlı parçadan esinlenerek çekmeye karar verdiği ve Pamuk Prenses'e, Deli Dumrul'a, Polyanna'ya, Zeki Demirkubuz'a, masala da milenyumun rock müziği ne de güzel gidermiş dedirten Redd grubuna teşekkür ederek imzaladığı güneşli filmi Prenses'in Uykusu, Grimm Kardeşleri kıskandıracak cinsten bir beyaz perde masalı olmuş. Hikayenin en kırılgan anlarında görüntüler gerçek değil de animasyon olmuş...güzel olmuş...Gişe hasılatının büyük bir kısmının Türkiye Eğitim Gönüllüleri Vakfı'na bağışlandığı 2010 yapımı filmde, şehir karamsar İstanbul iken, içindeki yürekler Çağan Irmak'ın kamerasının arkasında yeni kavrulmuş kahve tadında gülümsemiş. Masal kahramanları gerçeklere inat gülümsemiş. Canavarlar kükremiş kükremesine ama sesleri elimizde tuttuğumuz kalem kadar gerçek olan perilerin yüreklerinden öteye geçememiş. Rüzgar bi esmiş; sonra güneş açmış...
Hayatımıza her gün bir kenarından değen kahramanların, perilerin, canavarların, komşuların, ağaçların ve palyaçoların tüm masalları adına yüreğine sağlık Çağan Irmak.
hil'alem
31 Mayıs 2011 Salı
"sen uyu ben yazayım prenses" diyebilen güleç kahramanların masalı
Gönderen
Hil'alem
zaman:
Salı, Mayıs 31, 2011
0
yorum
Etiketler:
Çağan Irmak,
Çağlar Çorumlu,
Genco Erkal,
Kahraman,
Masal,
Prenses'in Uykusu,
Redd,
Sevinç Erbulak,
Sinema,
Türk Sineması
28 Mayıs 2011 Cumartesi
sen, birkaç tutam selülozdan oluşan dostum Kitap
Gelmeyen Godot?
Çöldeki Hayyam?
Kuyudaki Şems?
Varoldukça hafifleyen Kundera'nın kasaba kızı?
Komser Nevzat?
Hesse'nin aksak müzisyenleri?
Acı çeken Werther?
Paranın pisliğine bulaşmış Perkins?
Madam Bovary?
Meraklı Sofi?
daha nicesi...
peki sen, birkaç tutam selülozdan oluşan dostum Kitap...
sen olmasan hangi birini tanıyabilirdim?
hil'alem
26 Mayıs 2011 Perşembe
Hayalhane'de Ani Etki Ters Tepki'ler...(doğaçlama tiyatro)
İstiklali soldan diklemesine kesen, rahmetli Sadri Alışık'ın adını almış sokakta ilerlerken, Yeşilçam sokağı sağınızda bırakın - hiç girmeyin, sağ sırada bulunan aydınlatmalı tabelaların en heybetlisine bakın...İşte orada! HAYALHANE! Dayı ve kuzenlerle davetli olduğumuz oyunu seyretmek için bulmaya çalıştığımız Hayalhane tüm heybeti ve eski taş binalarının arasındaki asil led aydınlatmalarıyla bize bakıyordu.
Sanki şehrin bir köşesine saklanmış, merdiven altı sihir yapan, hayallerin tamamen zincirsiz olduğu bir kulüp ismi gibi. Ama değil. Hayalhane bir tiyatro sahnesi. Diğer tiyatro sahnelerinden ayrışmasının en önemli sebebi ise burada tiyatrodan öte bir iş yapılıyor olması...Seyirciyi de oyuna katan ve öncesinde herhangi bir senaryosu, sahnesi, kurgulanmamış ve yazılmamış olan oyunların - beyin fırtınası ve tiyatro sporu adlarının verildiği seyirciden yönelimler alarak kurgulanan, ayrı grupların skeçlerinin seyirci oylamasıyla elenerek bir sahne sporuna dönüştüğü eğlenceli oyunların oynandığı bir doğaçlama tiyatro sahnesi Hayalhane. Televizyonlardan da bir dönem yakalamış olduğu başarısıyla hatırlayacağınız Mahşer-i Cümbüş adlı programdaki unutulmaz ekibin yetiştirdiği Ani Etki Ters Tepki adlı topluluk bugün sezonun son tozunu yuttu şirin bir çatı katında yer alan Hayalhane'de.
Doğaçlama tiyatronun Türkiye'deki kalesi olan Hayalhane ve yetiştirici ustalar Mahşer-i Cümbüş dışında Hayalhane sahnesinin tozunu yutan diğer gruplar ise, Sürç-ü Lisan, Ehl-i Keyf, Mevzu Bahis ve Hayal Meyal. Şimdi fark ediyorum da Ani Etki Ters Tepki kafiyeyi bozmuş! Henüz her bir grubu seyretmeye fırsat bulamamış olsam da, Hayalhane sahnesinde geçireceğiniz bir akşamdan gülümsemeden ya da kahkaha atmadan ayrılmayacağınıza eminim.
Üniversitede iken Mahşer-i Cümbüş'ü de canlı canlı izleme fırsatı bulmuş, hatta FOX TV'nin taaa bilmemneredeki stüdyolarında, doğaçlama sırasında oyunculara yönelim verebilme şerefine nail olmuştum zamanında. Ama Hayalhane'yi ve doğaçlama gruplarını o kadar duymuş olmama ramen anca sezonun son gününe yetiştiğimi öğrenince de utandım...Ve ne yalan diyeyim bugün seyretmiş olduğumuz performans "boynuz kulağı geçebilir/ kulak her zaman daha önemlidir" paradoksunu yaşatan cinstendi. Tabii bu noktada gönüllü katılımcı seyircilerden biri olarak Ani Etki Ters Tepki'nin bu akşamki performansında sahnelerini paylaşma şerefine nail olmamın da bunda katkısı var. Nedense "18 yaşının üstünde bekar ve bayan" bir seyirci gönüllü istiyoruz dediklerinde, acı gerçeklerin kara mizahı, kursağımda ve yarım kalmış olan tiyatro maceramın da verdiği gazla elimi kaldırdım :) pişman da olmadım. Seyircinin senaryoda yer alması, beyin fırtınalarına ortak olması ve sahnede gelişen hayal ve meyallere ilham olması kadar eğlenceli bir şey olabilir mi? Hangi sahnede var bu rahatlık, bu samimiyet?
Her biri birbirinden sıcak, neşe saçan, etkileyici ve başarılı olan Ani Etki Ters Tepki topluluğunun oyuncuları birbirinden renkli. Hayalhane dediğinde de insan, renksiz bir şey gelmez zaten akla ya! Tiyatroda olduğu kadar çaktırmadan kurumsal hayatta da parlayan Bahadır Çakmak'a, tiyatro üzerine önemli çalışmalar yapan ve gönüllü seyirci performansımdan sonra şahsımı sahneye başarıyla uyarladığı için ayrıca teşekkür etmek istediğim Duygu Çelik'e, bizi bu akşam oyuna davet etmiş olan Pınar Erdoğan'a, askerden yeni dönen ve yüksek desibel kahkahaların atılmasına sebep olan Serkan Hızlı'ya, Achilles Valentin ve Yasemin Hançerli'ye bu neşeli ve hayal dolu akşam için çok teşekkür ediyorum. Anında etkileyip kesinlikle ters olmayan tepkiler verdikleri için...Modern tiyatronun can damarlarından biri oldukları için...Emekleri için...
Ve Perde! diyeceğiniz vakti bekliyorum arkadaşlar.
hil'alem
Ani Etki Ters Tepki Tam Kadro:
Müzik: Fatih Pestil
Işık: Fatih Günay
Oyuncular
Bahadır Çakmak
Duygu Çelik
Achilles Valentin
Pınar Erdoğan
Serkan Hızlı (O şimdi askerden döndü)
Talat Pamuk (O şimdi askerde)
Yasemin Hançerli
Sanki şehrin bir köşesine saklanmış, merdiven altı sihir yapan, hayallerin tamamen zincirsiz olduğu bir kulüp ismi gibi. Ama değil. Hayalhane bir tiyatro sahnesi. Diğer tiyatro sahnelerinden ayrışmasının en önemli sebebi ise burada tiyatrodan öte bir iş yapılıyor olması...Seyirciyi de oyuna katan ve öncesinde herhangi bir senaryosu, sahnesi, kurgulanmamış ve yazılmamış olan oyunların - beyin fırtınası ve tiyatro sporu adlarının verildiği seyirciden yönelimler alarak kurgulanan, ayrı grupların skeçlerinin seyirci oylamasıyla elenerek bir sahne sporuna dönüştüğü eğlenceli oyunların oynandığı bir doğaçlama tiyatro sahnesi Hayalhane. Televizyonlardan da bir dönem yakalamış olduğu başarısıyla hatırlayacağınız Mahşer-i Cümbüş adlı programdaki unutulmaz ekibin yetiştirdiği Ani Etki Ters Tepki adlı topluluk bugün sezonun son tozunu yuttu şirin bir çatı katında yer alan Hayalhane'de.
Doğaçlama tiyatronun Türkiye'deki kalesi olan Hayalhane ve yetiştirici ustalar Mahşer-i Cümbüş dışında Hayalhane sahnesinin tozunu yutan diğer gruplar ise, Sürç-ü Lisan, Ehl-i Keyf, Mevzu Bahis ve Hayal Meyal. Şimdi fark ediyorum da Ani Etki Ters Tepki kafiyeyi bozmuş! Henüz her bir grubu seyretmeye fırsat bulamamış olsam da, Hayalhane sahnesinde geçireceğiniz bir akşamdan gülümsemeden ya da kahkaha atmadan ayrılmayacağınıza eminim.
Üniversitede iken Mahşer-i Cümbüş'ü de canlı canlı izleme fırsatı bulmuş, hatta FOX TV'nin taaa bilmemneredeki stüdyolarında, doğaçlama sırasında oyunculara yönelim verebilme şerefine nail olmuştum zamanında. Ama Hayalhane'yi ve doğaçlama gruplarını o kadar duymuş olmama ramen anca sezonun son gününe yetiştiğimi öğrenince de utandım...Ve ne yalan diyeyim bugün seyretmiş olduğumuz performans "boynuz kulağı geçebilir/ kulak her zaman daha önemlidir" paradoksunu yaşatan cinstendi. Tabii bu noktada gönüllü katılımcı seyircilerden biri olarak Ani Etki Ters Tepki'nin bu akşamki performansında sahnelerini paylaşma şerefine nail olmamın da bunda katkısı var. Nedense "18 yaşının üstünde bekar ve bayan" bir seyirci gönüllü istiyoruz dediklerinde, acı gerçeklerin kara mizahı, kursağımda ve yarım kalmış olan tiyatro maceramın da verdiği gazla elimi kaldırdım :) pişman da olmadım. Seyircinin senaryoda yer alması, beyin fırtınalarına ortak olması ve sahnede gelişen hayal ve meyallere ilham olması kadar eğlenceli bir şey olabilir mi? Hangi sahnede var bu rahatlık, bu samimiyet?
Her biri birbirinden sıcak, neşe saçan, etkileyici ve başarılı olan Ani Etki Ters Tepki topluluğunun oyuncuları birbirinden renkli. Hayalhane dediğinde de insan, renksiz bir şey gelmez zaten akla ya! Tiyatroda olduğu kadar çaktırmadan kurumsal hayatta da parlayan Bahadır Çakmak'a, tiyatro üzerine önemli çalışmalar yapan ve gönüllü seyirci performansımdan sonra şahsımı sahneye başarıyla uyarladığı için ayrıca teşekkür etmek istediğim Duygu Çelik'e, bizi bu akşam oyuna davet etmiş olan Pınar Erdoğan'a, askerden yeni dönen ve yüksek desibel kahkahaların atılmasına sebep olan Serkan Hızlı'ya, Achilles Valentin ve Yasemin Hançerli'ye bu neşeli ve hayal dolu akşam için çok teşekkür ediyorum. Anında etkileyip kesinlikle ters olmayan tepkiler verdikleri için...Modern tiyatronun can damarlarından biri oldukları için...Emekleri için...
Ve Perde! diyeceğiniz vakti bekliyorum arkadaşlar.
hil'alem
Ani Etki Ters Tepki Tam Kadro:
Müzik: Fatih Pestil
Işık: Fatih Günay
Oyuncular
Bahadır Çakmak
Duygu Çelik
Achilles Valentin
Pınar Erdoğan
Serkan Hızlı (O şimdi askerden döndü)
Talat Pamuk (O şimdi askerde)
Yasemin Hançerli
Gönderen
Hil'alem
zaman:
Perşembe, Mayıs 26, 2011
2
yorum
Etiketler:
Achilles Valentin,
Ani Etki Ters Tepki,
Bahadır Çakmak,
Beyin fırtınası,
Doğaçlama,
Duygu Çelik,
Hayalhane,
Pınar Erdoğan,
Serkan Hızlı,
Talat Pamuk,
Tiyatro,
Yasemin Hançerli
3 Mayıs 2011 Salı
ladino şarkılarının barışçıl sesi; Yasmin Levy
bir gemiye binip de topraklarını bırakan seslerdir Ladino...
göçün göçerttiği allığını kaybetmiş avurtlardadır.
yok olmaya yüz tutmuş bir çığlıktır.
bir baba kız düetidir Levy'nin sahnesinde iki evren arası.
flamenco'ya çöl rüzgarının değdiği insanlık halidir.
esmer bir arap kızıdır.
kızgın bir demir teridir.
yakar..
Dildir, bilmeyen yüreği bile sızlatabilen
ve şarkılarda yaşayan.
500 yılı aşkın bir süredir sadece şarkılarda yaşayan Ladino dilinin can kurtaranlarından en önemlisi, yanı başında dokuz yılımı geçirdiğim ve ben ancak mezun olduktan sonra inşa edilen konser kompleksi TİM'in içinde beklemekte olduğumuz Yasmin Levy'nin babası Yithzak Levy'dir. Hayatını 15. yüzyıla kadar İspanya ve Portekiz'de yaşayan museviler diğer bir adıyla Sefarad Yahudiler'in müziğini ve dilini korumaya adamış olan Yitzhak Levy Türkiye'de doğmuş. Hem müzisyenlik hem de koro şefliği yapan Yitzhak kızına bırakabileceği en güzel miraslardan birini, sesini ve halkının şarkılarını bırakmış. Dünya müziklerinin her birini ayrı ayrı altından kefelere koyuyor olsam da ne yalan diyeyim, Ladino şarkılarına gelince iş, içimde kontrol edemediğim bir merak ve sürüklenme başlar. Dilin ve kültürün de aynı özelliklere sahip olmasından mı bilmem, Yasmin'in sesinin yanıklığından mı - onu da bilmiyorum- ama Sefarad Ladino şarkıları benim aklımın köşesinde devamlı çalan listeye girmiş ve orada kalacaktır.
1975 yılında bu dönme dolaba Kudüs'te küçük bir kasaba olan Bakka'da gözlerini açan Yasmin Levy küçük yaşta piyano çalmaya başlamış ve onsekiz yaşına kadar da müziği profeyonel olarak yapacağını düşünmemiş, ta ki yirmi yaşında ciddi ciddi bu şarkı söyleme işine girişip kendisi de bir müzisyen olan annesinin bir konserinde konuk şarkıcı olarak şarkı söyledikten sonra Yasmin'in türküsü durmamış. Dünya müziğinin en önemli sahnelerinden biri olan WOMEX 2002'de (The World Music Expo) sesindeki büyüyle uluslararası arenada ses getirdikten sonra Yasmin Levy'nin profesyonel müzik kariyeri başlamış olur. İlk albümü Yasmin & Romance'de ciddi Türk ezgilerinin etkisi bulunmasının sebebi de babasının Türkiye'de - Manisa'da doğmuş ve harmanına bu topraklardan uzun yıllar İsrail devleti kurulana kadar toz katmış olmasıdır. İsrail kurulduktan sonra İsrail devlet radyosuna Ladino şarkılarından sorumlu kişi olarak atanan Yitzhak Levy Ladino şarkıları üzerine bir çok kitap yapar, ve şu an yaşamakta olan bir çok ses kaydı gerçekleştirir.
Babasını bir yaşındayken kaybeden Yasmin'e ise yıllar öncesinde yapılmış bir plak kaydından gelen tozlu sese eşlik etmek, ve o özverili hayatın amacına ulaşması için aynı yolda devam etmek düşer...Önce baskın Türk ezgileri içeren Ladino albümü Yasmin & Romance, sonrasında ise Flamenko etkileri içeren ikinci albümü La Juderia'yı çıkarır. Sonrasında tekrar Ladino köklerine bir dönüş yapan Levy, üçüncü albümü -dünya kasabası anlamına gelen- Mano Suave'yi çıkartır. Albümün isminden de anlaşılacağı üzerine dünya kokan bir albümdür bu; İran'dan, Türkiye'den, Azerbaycan'dan, Yunanistan'dan, Paraguay'dan, İsrail'den, İspanya'dan kısaca dünyanın bir çok köşesinden önemli müzisyenlerle çalışır Yasmin Levy bu albümde. Dilini bilmediğiniz halde Yasmin'in müziğinin bu kadar etkileyici oluşu Yasmin'in dünya barışına inanan ve aynı sahnede normal arenaları tenzih eden, müziğin barışçıl kokusuyla farklılıkları bir araya getirip, onları bakırdan sesiyle özene bezene harmanlayabilmesinden ileri gelir. Eylül 2008'de İngiltere menşeyli bir sivil toplum kuruluşu olan Barış'ın Çocukları'nın iyi niyet elçisi seçilen Yasmin Levy, şu an halen senede iki kez orta doğudaki çatışmalarda büyümeye çalışan savaşkan tarafların çocuklarına kendi müziğini anlatır, müzikle hayallerine ulaşabileceklerinden bahseder. Anlayacağınız, Yasmin'in o etkileyici sesi harmoniyi savunur son nefesine kadar...Ve dünyanın tüm çocuklarına, aynı şarkıda hem Yahudi, hem Arap, hem Türk hem de Ermeni ezgilerinin olabileceğini gösterir. Müzik dediğimiz, gerçeğin ve mümkünatın yansımasıysa şayet - ki tüm kalbimle inanıyorum bu gerçeğe- Levy'nin müziği barış doludur...
İstanbul TİM'de vermiş olduğu konserde bir çok Türkçe cümleyi tamamen öğrenmiş olması, seyirciyie tam anlamıyla "sizinleyim, buradayım ve sizdenim" demesi, ve hatta bir Türk anonimi olan "Aman yolla İstanbul'a yolla"yı karnı burnunda haliyle, doğumdan önce son konseri olmasına rağmen göbek ata ata söylemesi Yasmin Levy'nin sadece müziğiyle değil, dünyaya bakış açısıyla da fark yarattığını gösterdi biz dinleyenlere. Çok sesli bir dünyanın tam ortasında yer alan bizleri bu harmoninin tadını çıkarmaya, Ladino'nun o kainat kokan notalarına, Yasmin'in göç kokan rüzgarlı sesine bırakıyorum...
Albümleri:
2004: Romance & Yasmin
2005: La Judería
2006: Live at the Tower of David, Jerusalem
2007: Mano Suave
2009: Sentir
http://www.yasminlevy.net/
hil'alem
göçün göçerttiği allığını kaybetmiş avurtlardadır.
yok olmaya yüz tutmuş bir çığlıktır.
bir baba kız düetidir Levy'nin sahnesinde iki evren arası.
flamenco'ya çöl rüzgarının değdiği insanlık halidir.
esmer bir arap kızıdır.
kızgın bir demir teridir.
yakar..
Dildir, bilmeyen yüreği bile sızlatabilen
ve şarkılarda yaşayan.
500 yılı aşkın bir süredir sadece şarkılarda yaşayan Ladino dilinin can kurtaranlarından en önemlisi, yanı başında dokuz yılımı geçirdiğim ve ben ancak mezun olduktan sonra inşa edilen konser kompleksi TİM'in içinde beklemekte olduğumuz Yasmin Levy'nin babası Yithzak Levy'dir. Hayatını 15. yüzyıla kadar İspanya ve Portekiz'de yaşayan museviler diğer bir adıyla Sefarad Yahudiler'in müziğini ve dilini korumaya adamış olan Yitzhak Levy Türkiye'de doğmuş. Hem müzisyenlik hem de koro şefliği yapan Yitzhak kızına bırakabileceği en güzel miraslardan birini, sesini ve halkının şarkılarını bırakmış. Dünya müziklerinin her birini ayrı ayrı altından kefelere koyuyor olsam da ne yalan diyeyim, Ladino şarkılarına gelince iş, içimde kontrol edemediğim bir merak ve sürüklenme başlar. Dilin ve kültürün de aynı özelliklere sahip olmasından mı bilmem, Yasmin'in sesinin yanıklığından mı - onu da bilmiyorum- ama Sefarad Ladino şarkıları benim aklımın köşesinde devamlı çalan listeye girmiş ve orada kalacaktır.
1975 yılında bu dönme dolaba Kudüs'te küçük bir kasaba olan Bakka'da gözlerini açan Yasmin Levy küçük yaşta piyano çalmaya başlamış ve onsekiz yaşına kadar da müziği profeyonel olarak yapacağını düşünmemiş, ta ki yirmi yaşında ciddi ciddi bu şarkı söyleme işine girişip kendisi de bir müzisyen olan annesinin bir konserinde konuk şarkıcı olarak şarkı söyledikten sonra Yasmin'in türküsü durmamış. Dünya müziğinin en önemli sahnelerinden biri olan WOMEX 2002'de (The World Music Expo) sesindeki büyüyle uluslararası arenada ses getirdikten sonra Yasmin Levy'nin profesyonel müzik kariyeri başlamış olur. İlk albümü Yasmin & Romance'de ciddi Türk ezgilerinin etkisi bulunmasının sebebi de babasının Türkiye'de - Manisa'da doğmuş ve harmanına bu topraklardan uzun yıllar İsrail devleti kurulana kadar toz katmış olmasıdır. İsrail kurulduktan sonra İsrail devlet radyosuna Ladino şarkılarından sorumlu kişi olarak atanan Yitzhak Levy Ladino şarkıları üzerine bir çok kitap yapar, ve şu an yaşamakta olan bir çok ses kaydı gerçekleştirir.
Babasını bir yaşındayken kaybeden Yasmin'e ise yıllar öncesinde yapılmış bir plak kaydından gelen tozlu sese eşlik etmek, ve o özverili hayatın amacına ulaşması için aynı yolda devam etmek düşer...Önce baskın Türk ezgileri içeren Ladino albümü Yasmin & Romance, sonrasında ise Flamenko etkileri içeren ikinci albümü La Juderia'yı çıkarır. Sonrasında tekrar Ladino köklerine bir dönüş yapan Levy, üçüncü albümü -dünya kasabası anlamına gelen- Mano Suave'yi çıkartır. Albümün isminden de anlaşılacağı üzerine dünya kokan bir albümdür bu; İran'dan, Türkiye'den, Azerbaycan'dan, Yunanistan'dan, Paraguay'dan, İsrail'den, İspanya'dan kısaca dünyanın bir çok köşesinden önemli müzisyenlerle çalışır Yasmin Levy bu albümde. Dilini bilmediğiniz halde Yasmin'in müziğinin bu kadar etkileyici oluşu Yasmin'in dünya barışına inanan ve aynı sahnede normal arenaları tenzih eden, müziğin barışçıl kokusuyla farklılıkları bir araya getirip, onları bakırdan sesiyle özene bezene harmanlayabilmesinden ileri gelir. Eylül 2008'de İngiltere menşeyli bir sivil toplum kuruluşu olan Barış'ın Çocukları'nın iyi niyet elçisi seçilen Yasmin Levy, şu an halen senede iki kez orta doğudaki çatışmalarda büyümeye çalışan savaşkan tarafların çocuklarına kendi müziğini anlatır, müzikle hayallerine ulaşabileceklerinden bahseder. Anlayacağınız, Yasmin'in o etkileyici sesi harmoniyi savunur son nefesine kadar...Ve dünyanın tüm çocuklarına, aynı şarkıda hem Yahudi, hem Arap, hem Türk hem de Ermeni ezgilerinin olabileceğini gösterir. Müzik dediğimiz, gerçeğin ve mümkünatın yansımasıysa şayet - ki tüm kalbimle inanıyorum bu gerçeğe- Levy'nin müziği barış doludur...
İstanbul TİM'de vermiş olduğu konserde bir çok Türkçe cümleyi tamamen öğrenmiş olması, seyirciyie tam anlamıyla "sizinleyim, buradayım ve sizdenim" demesi, ve hatta bir Türk anonimi olan "Aman yolla İstanbul'a yolla"yı karnı burnunda haliyle, doğumdan önce son konseri olmasına rağmen göbek ata ata söylemesi Yasmin Levy'nin sadece müziğiyle değil, dünyaya bakış açısıyla da fark yarattığını gösterdi biz dinleyenlere. Çok sesli bir dünyanın tam ortasında yer alan bizleri bu harmoninin tadını çıkarmaya, Ladino'nun o kainat kokan notalarına, Yasmin'in göç kokan rüzgarlı sesine bırakıyorum...
Albümleri:
2004: Romance & Yasmin
2005: La Judería
2006: Live at the Tower of David, Jerusalem
2007: Mano Suave
2009: Sentir
http://www.yasminlevy.net/
hil'alem
Gönderen
Hil'alem
zaman:
Salı, Mayıs 03, 2011
0
yorum
Etiketler:
Harmoni,
İsrail,
Ladino,
Müzik,
Sefarad,
Sephardic Songs,
Yahudi Müzikleri,
Yasmin Levy,
Yitzhak Levy
Kaydol:
Kayıtlar (Atom)