13 Ocak 2015 Salı

öykü kırıntıları



















Öfke.

Ökfe hakkında düşünüp durdu Glenn. Tüm akşamüstü bisikletinin pedallarına hızlı hızlı basıp, etrafa öfkeyle bakarak, tüm sevenlere öfkeyle bakarak, sonra yaptığı şeyden kendi bile utanıp, kendine öfkelenerek. Gloria...Tüm öfkesinin kaynağı minyon, akıllı, sevgi dolu, zeki kadın Gloria...Eğer biraz daha ilgilenseydi onunla, öfkenin yerini herzamanki sahibi olan sevgi alacaktı biliyordu. Bu düşüncelerle karlı sokakların arasından kilisenin arka tarafındaki Salamander barın önüne kadar gelip, tek bacağını selenin üzerinden atıp, öteki bacağının tarafına yerleştirerek bisikletini parketti.

İçeri girdiğinde her zamankinden farklı sesler duydu. Birkaç çiftin barda birbirine kur yaptığını görünce, içinden tekrar Gloria'ya öfkelendi. Sonra bardaki değişikliğin, iç cephenin koyu mavi rengini bırakıp, çakıl kumu gibi bir griye boyanmış olmasından kaynaklandığını anladı. Değişiklik iyi gelmişti. Belki barın duvarlarının rengi gibi, içindeki düşünceler de değişirdi. Ama Gloria'nın arkadaşlarının geçen hafta Bouwel'da verdiği partiye gelmemiş olmasından duyduğu kırgınlık, geçecek gibi değildi. Halbu ki o Gloria'nın tüm kız arkadaşlarının davetlerine katılır, Gloria'nın onlarla olan iletişimini, aşık olduğu kadının arkadaşlarında bıraktığı izleri izlemeyi sever, bu ona Gloria'yı daha da yakından tanımak gibi gelirdi. Hayatının ara maddesi olmak gibiydi bu. Aksi takdirde neden birlikte olma kararı almışlardı ki? Neden hayatlarına ayrı ayrı devam etmeyi seçmemişlerdi ki?

- Ne o? Yine ne hain planlar yapıyorsun Glenn?
- Hey, Valerie. Peter. Selam. Nasılsınız?
- Napalım, akşam canımız sıkıldı. Bir çıkalım bir şeyler içelim demiştik. Sen?
- Ben de işte üniversitedeki seminerden çıktım. Tüm gün bir İskoçu dinlemekten gına geldi. Bir birayı hakettim diye düşündüm.
-Gloria nerde?

İşte bu soru. Bu soru tüm öfkesini iki kat çalkalayan, midesini kaldıran, boşuna beş kilometre yürümüş gibi hissettiren bu soru...Nerde? Gerçekten nerde? Neden benimle değil ki? Neden hadi gel bir bira içelim aşkım ne dersin? demiyor ki? Sen de Glenn, beklediğin şeye bak! Kız, gelsene hadi bir bira içelim dediğinde gelmiyor, bir de o mu sana önercek!

-Hey Glenn, iyi misin? Gloria'yla iyi misiniz?
-Ay gözüm daldı. İyiyiz tabi canım. Ya tiyatro klübü bir araya geliyormuş da, oraya bir uğrayacağım dedi. Ben de çok yorgundum, sakin sakin bir bira içmek istedim.
-Peki. Biz köşedeyiz, katılmak istersen çekinme.
-Peter daha Brezilya'dan yeni döndü. Siz özleşmişsinizdir, hem ben de biraz yalnız kalmak istiyorum. Şu iskoç çok ağır geldi. İyi eğlenceler.
- Sana da.

Glenn birasını içip biran önce kalkması gerektiğini düşündü. Öyle yaptı da. Barın önünde bisikletine bindikten sonra tekrar o öfke dalgası içini kapladı. Çünkü yapabileceği hiçbir şey yoktu. Evet halinden memnun olabilirdi. Liseden beri görüştüğü arkadaş grubuyla çok iyi ilişkileri vardı. Yıllardır Couch surfing yaptığı için, dünyanın neredeyse her bir ucunda yüzlerce arkadaşı vardı. Yeni terfi almış, yaptığı işi çok seviyordu. Fakat hayatı boyunca, yaşanılan herşeyin iki kişinin bir olduğu ve o birden çoğaldığı bir ilişki olmadıkça, anlamsız olduğunu hissetmişti. Bunun yerini tek alabilecek dolgunluk bir çocuk olabilirdi, ki görünürde kesinlikle bu gibi bir seçenek yoktu. Hele de Gloria'yla..

Korkuyordu. Korkusu da öfkeye dönüşüyordu. Bir elmanın iki yarısı olma işinde düpedüz başarısız oluyordu. Her insanın yarım doğduğuna inanan Glenn, ruhsal anlamda tamamlanamamış olmanın öfkesiyle, turuncudan kahverengiye uzanan bir aura değişimi yaşadı o anda. Öfkesi belli ki gece boyunca devam edecekti. Çünkü sevilmiyordu. Tek istediği ise, Gloria'nın onu deliler gibi sevmesiydi...

O sırada telefonu çaldı.

-Efendim?
-Canıııııım! Sana harika bir haberim var!
-Nerdesin, Salamander'a yakın mısın?
-Hey Glenn, biliyor musun şu an marketin kremşanti rafındayım. Ve seni düşünmeden edemiyorum! Evdeki çileklerle ne yapacağımızı buldum. On dakikaya evdeyim. Sıkı sıkı sar beni olur mu.
-Gloria, bak heyecanlanıyorum. Dışarıda konuşma benle böyle. Biri duyacak farkında mısın ne yaptığının!
-Heveskıran. tamam tamam. Çilekleri milkshake yapar yatar uyuruz. Senle de birşey yapılmıyor.
-Ya aşkım, öyle demek istemedim. Biliyorsun neye kızdığımı. Şimdi etrafında bir duyan olacak, asılacak. Biliyorsun ben baba tarafından Cezayir'liyim. Ne de olsa küçük bir maçoluk geni var içimde işte durduramıyorum. Ama çilekler için sabırsızlanıyorum! Hadi 7 dakikaya evin önünde buluşalım.
- Harika!

Ve birden...tüm öfkesi gitmişti...Nasıl yapıyordu bu kadın bunu bilmiyordu ama, hayatında olduğu için mutluydu aslında...